Zihindeki Umut Paylaş!

"Umut zihindedir" dedim umut etmek ile alakalı bir şey soran arkadaşa. Anlamadı… "Nasıl yani? Umut nasıl zihinde olur?" diye sordu. Anlattım. Mantıkla bütünleşmemiş bir umudun gerçeğe zarar vereceğini söyledim. Çünkü benim kişisel fikrim bu yöndeydi. Yıllardır birçok kişiden umut etmekle ilgili tonla şey dinledim. Sadece umut etmek adına umutlanmanın bile insana iyi geleceğine, onu güçlendireceğine dair cümlelerdi hepsi.
Hiçbirine inanmadım… hiçbir dostum da beni bu konuda ikna edemedi. Belki gerçekçi bir bakış açısını tercih ettiğim içindi inanmayışım belki kendi zihnimi korumak için geliştirdiğim bir savunma mekanizmasıydı. Ama kesin olan bir şey vardı ki umut etmek bazen hiç de iyi bir şey değildi.
Neden mi? Nedeni basit… Değişemeyecek bir gerçeğin, değişeceğine dair bir umut beslerseniz ve içinizdeki tüm iyi niyetle tüm inançla o umuda kenetlenirseniz yaşam treninin son vagonuna bile binemezsiniz. Size belki de kısa dönemde huzur getiren o kenetleniş, yaşamınıza sert darbeler vuran bir baltaya dönüşür. Umut etmek, kabulleniş sürecini yavaşlatır; kabulleniş sürecinin yavaşlaması sizi gerçek yaşamdan uzaklaştırır.
Hâlbuki umut etmeyi bırakıp yürümeye devam etmek, ütopik düşsel oyuncaklardan uzaklaşmak, alışma sürecinde işleyen çarkların hızlanmasını sağlıyor yaşamda.
Ama evet… umuttan uzak bir kabulleniş realitesi altında insanın zihni bir süre eziliyor. Ağır da geliyor o duygular insana ama uzun vadede bireyi saplandığı yerden çıkaran yegâne şey "gerçekçilik" oluyor. Alışma sürecinin hızlanması, gündelik yaşama dönülmesini; gündelik yaşam da sıradan duyguların hissedilmesini sağlıyor.
Elbette ki bu yazdıklarım "umut etmek saçmadır" anlamına gelmiyor; çünkü değil… Önemli olan şey neyin umut edildiği. Kişisel bir çaba sonucunda değişebilecek bir şey varsa, şansa ve kadere bağlı olarak da değişebilecek bir şeyse umut etmek doğrudur.
Bu olguyu temelden sarsacak ve kişiyi ters köşeye yatıracak olan temel bağlamsa zihindir. Zihninizi umuda bağlayan değerler, insanı bulunduğu noktaya sabitleyen bir halata dönüşüyorsa bu doğru değildir. Şansa, kadere dayalı umutlar kişiyi yaşamın ilerleyişinden uzaklaştırmamalıdır. Ve hatta bırakın uzaklaştırmayı, yavaşlatmamalıdır bile.

"'Umut, sünnet arabasının arkasına takılı teneke kutular gibi tıngırdayarak yuvarlanmalıdır' cümlesiyle bitir yazıyı Murti." diyor İçimdeki Adam. Yorum yapmıyorum artık ona… Son zamanlarda o kadar abudik (+g)ubudik şeyler diyor ki… Gecenin köründe hayatımda en fazla iki kez duyduğum bir şarkıyı dinlettiriyor bana. Mübarek sanki sondayla arama tarama yapıyor hafızamda. Bu gidişle Babür Hoca'dan hafıza tipleri ile alakalı bir kitap önermesini rica edeceğim.
"Patates enerjisiyle duvar boyama teknikleri üzerine bir araştırma kitabı okusan daha iyi olur Murti. Ayrıca bence burnunla alakalı yazılar yazmalısın Tubab. Çok daha eğlenceli oluyor."
"- Uğraşma benimle, İç Ses."
"Yok, vallahi uğraşmıyorum, doğruyu söylüyorum. Hatta illa gerçekçi şeyler yazacaksan, geçenlerde bahsettiğin mevzunun nedenlerini cesur yüreklilikle aktarabilirsin. Hani yazdın ya, 'Koridorun köşesinden dönerken burnumun duvara çarpmaması için tavana bakıyorum' diye. Hatırlıyor musun?"
"- Evet… Gayet de güzel bir espriydi."
"Hah, ben de diyorum ki, ondan devam et Tubab. Yere bakmak daha kolayken tavana bakmayı neden tercih ettiğini açıklayalım."
"- Nereye varmak istiyorsun, İç Ses? Gelişinden anlaşılıyor, espriye park edeceksin ama?"
"Vallahi espri değil Murti. Realiteye bağlı olan bir umutsuzluk… 'Tavana bakıyorum çünkü başımı öne eğince burnum göbeğime çarpıyor…' itirafını yapabilirsin."
"- Senin yaptığın bu sipsilikler yüzünden üç gıdımlık karizmamız da yerle bir oluyor İç Ses. İşin daha fenası yarasa kadar kör olan dostlarımız da var. İçlerinden biri sonunda dayanamayıp, 'Uzat şu burnunu bir mıncıklayayım' diyecek, göreceğiz günümüzü…"
"Eee kör tut…"
"- Ve sakın ola şu an aklından geçen o espriyi yapma!"
"Ama ama çok iyiydi."
"- Sus!"

Sayfa: 25/54