Duygulara Hitap Etmek Ağlatma Çabası Değildir Paylaş!

Eğer siz de "Benim Dünyam" adlı filmi "başarılı" bulanlardansanız, iki dakikanızı ayırıp bu kısa yazıyı okuyun.
Filmden ilk olarak Yıldız Çobanı bahsetmişti. Sanırım 2012 sonuydu. "Kör sağır bir kadının hikâyesi filme çekilecekmiş" demişti. "Boş ver, Türkler o tür film çekmeyi beceremez. Üstelik anlattığın senaryo 'Black' adlı bir filmden araklama gibi duruyor" dedimdi.
Bizim Yıldız Çobanı, "Niye çekemesinler ki?" diye sormuştu. "Çünkü bizdeki senaristlerin ve yönetmenlerin 'duygulara hitap eden film' tanımı farklı. Bizimkilere göre duygulara sadece ağlatarak hitap edilir. Hâliyle de duygusal film çekerken amaçları seyirciyi ağlatmak oluyor; bu amaç doğrultusunda hareket ediyorlar ve ağlatmak için de olayları trajedize ediyorlar" dedim. "Yok, yok… Bu film öyle olmayacakmış, özellikle yazmışlar" dedi. "Görürüz…" demiştim o gün.
Nihayetinde film ortada… Bu kısa yazıyı neden mi yazıyorum? O film gösterime girdikten sonra bir sürü kişi bana filmi anlattı. Hatta senaryonun benden esinlenip esinlenmediğini soran da oldu. Birçoğu da filmi beğenmişti. Kimse yanlış anlamasın. Cümlelerimi öfkeyle yazmıyorum. Çünkü benim anam babam da o filmi izleme gafletinde bulundu. Onlara burada yazdığımdan çok daha sert cümleler de kurdum. Çünkü o filmi izlemek sakatların hikâyelerinin trajedileştirilmesine prim vermek anlamına geliyor benim düşüncemde.
Dün de bir arkadaşım DVD'sini alıp izlemiş. Çok beğenmiş… En sonunda patladım ve tonla laf söyledikten sonra "Black'i izle, nispeten daha iyidir. Hintli bir kızın hikâyesidir, en azından gerçek olduğu herkesçe bilinir. Methederek anlattığın 'Benim Dünyam' filminin esinlenme noktası olan ve yıllar önce Heybeliada'da yaşadığı 'iddia' edilen kör-sağır kadını filmin yapımcısından başka kimse hatırlamıyor. Neden sence?" dedim.
Kızdı… Filmin çok duygusal olduğunu tekrarladı ve bu konuda beni duygusuzlukla; trajedileştirme konusunda fazla hassas olmakla suçladı. Ben de kızdım! "Duygulara hitap eden bir hikâyeye karşı değilim, karşı olduğum şey insanları ağlatmayı amaçlayarak hikâyeyi duygusallıktan çıkarıp trajikleştirmek" dedim. Sonra da birkaç filmden örnek verdim:
"Söz gelimi 'Lorenzo'nun Yağı' adlı bir film vardır, özyaşam hikâyesidir. Çocukları için çırpınan bir anne babanın inanılmaz mücadelesini anlatır. Her izleyeni de genelde ağlatır. Ama o ağlayışın nedeni acıma veya trajedi değildir. Yönetmen ağlatmak için değil, onurlu bir hikâyeyi anlatmak için filmi çekmiştir ve o ağlayış onurlu hikâyeden doğar. Aynı şekilde 'Rainman'i izle; onda da aynı onurlu özveri vardır. Yönetmen işini iyi yapmıştır. 'Benim Dünyam' denen filmdeyse bu özveri sadece lafta var. Ağlatma amacının altında kalmış bir şey" dedim.
Demedi bir şey. Farklı açıdan bakılınca, başarılı olduğu düşünülen bazı şeylerin aslında başarısız olduğunu anladı belki de. Size bir şey daha söyleyeyim mi? Eğer sakat bireylerin de diğer insanlar ile eşit olmasını gönülden istiyorsanız, ne o tarz filmlere ne de sakatların hikâyelerini dramatize eden haberlere, programlara prim verin. Kapatın gitsin. Neden mi? Nedeni çok basit: Çünkü hiçbir sakat, o programlarda sizlere gösterildiği, lanse edildiği kadar onursuz değildir.

Sayfa: 28/54