Hasta heyecanlanmasın diye anesteziyi zart diye verildiğini bilen Dr. arkadaşım, geçen yazdığım ameliyathane geyiğine şaşırmış. "Harbiden mi?" diye sordu. "Aynen öyle ama olay o noktaya geldiğinde çoktan cıvımıştı" dedim ve hikâyenin başını anlattım. Kör-sağırım ya? Sedye değiştirince diyalog kurmadan işe başladılar. Cerrahi asistanı omzumdan öne doğru itip ameliyat önlüğünü sıyırmaya ve ipi çözmeye çabalarken diyalog başladı:
Ben: Hey! Burası ameliyathane mi yoksa Belgrad Ormanı mı? İsmin, Nuri değil, di mi?
Dr : … (Sessizlik ve önlüğü bıraktı)
Ben: Ben cesur biriyim. Önlüğü kendim çözebilirim! Bir şey söylemek istersen elime yazabilirsin. İşlemcim hızlı!
Dr : Ok. Karnın aç mı?
Ben: Portakallı Pekin ördeği mi vereceksiniz? Şaka mı yapıyorsun Doktor! Dört gündür damardan besliyorlar aşağıda. Ördeği boş verebiliriz, kraker de olur?
Dr : Aç olman daha iyi…
Ben: Bari ben uçunca illa bir şey dinleyecekseniz İbo olmasın lütfen. 'I'm sailing' olabilir; ama 'I'm flying' nakaratına eşlik etmezseniz burnunuz ters dönsün.
Dr : Tamam… (Önlüğün kolları çıktı, damar yoluna bir şeyler taktılar) Hazır mısın? Uçuş başlıyor.
Ben: Yolla gelsin! (Başımın sol yarısında çılgın bir çınlama başladı. İbo şarkısından alıntı yapıp espriyi patlatacaktım güya ama yetişemedim. En son hatırladığım şey şu:) Kulağım çınlıyor… "Ruhum bu dünyadan göçüp gidecek belki de…" Ne iğrençti o şar…