Sosyal medya iletisi Paylaş!

Yaptığım bir yorumu okuyan kördaş, "Dingo'nun Ahırı nedir ya, kitabında da vardı?" diye sorup beni güldürdü. Çocukken ilk kez babamdan duymuştum Dingo'yu. Daha sonra dedemden birçok kez işittim. Ev içinde girmediğim delik kurcalamadığım yer kalmayınca, "Dingo'nun Ahırı değil burası!" derdi rahmetli. "Dingo kim?" derseniz mevzu şu:
1800'lerin sonlarına doğru İstanbul'da atlı tramvay hizmeti başlamış. İlk raylar Beşiktaş sahiline döşenmiş. Lüks ve konforla uzaktan-yakından alakası yokmuş. Çevresi kapalı, içi oturaklı vagonun önüne de iki at koşmuşlar. Hizmet halk ve saray çalışanları tarafından çok beğenilince başka yerlere de raylar döşenmiş. Sultanahmet'in karşısındaki yakadan başlayan hat, ޞişhane üzerinden Taksim'e çıkıyormuş.
Bu bölge tepecik olduğu için atlı tramvaya ilgi daha da yoğun olmuş. Tepeyi yürüyerek aşmak istemeyen insan sayısı artınca sefer sayısı yetersiz gelmeye başlamış. Atlar da aşırı yük nedeniyle hayli yorgun düşünce Taksim'de şu an tramvay garajı olarak kullanılan alana ahır yaptırılmış. Ahırın başına da Rum veya Ermeni kökenli olan Dingo adlı bir kâhya konmuş. Kimisine göre Dingo ayyaşın teki, kimine göre kendi kendine konuşan ve şizofreni belirtileri gösteren biri kimine göre de gözü açık bir tembelmiş. Öyle ya da böyle Dingo verilen işi savsaklamış. Hangi ata yem ve su verildi, hangisi kaç saat dinlendi, ahıra ne zaman geldiği gibi ondan istenen kayıtları tutmayınca bir süre sonra işin cılkı çıkmış. Girenin-çıkanın belli olmadığı hiçbir şeyin net olarak bilinmediği bir yere dönüşmüş. Bir süre sonra Dingo'nun namı kulaktan kulağa yayılmaya başlamış. Ardından da düzensiz ve izinsiz girilen yerle insanlar "Dingo'nun Ahırı mı sandın burayı?" deyişini kullanmaya başlamış.
Dingo ile ilgili ilginç ve komik başka hikâyeler de yok değil. Muhtemelen Google'da arama yaparak doğruluğu belirsiz olan o hikâyelere de ulaşabilirsiniz.

Sayfa: 45/516