Boynu Tasmalı Kadınlar Paylaş!

Söylemenize gerek yok… Başlığın fazlaca ağır olduğunu biliyorum. Aslına bakarsanız o biraz yumuşatılmış hâli. Aklımdan ilk geçen başlık "Başkasının Ruhsuz Kölesi Olan Kadınlar" idi.
Bana, ne "Çüş!" deyin ne de "Oha!" Doğrusunu söylemek gerekirse başkasının kölesi olmanın cinsiyeti de yok. Bir sürü erkek de var aynı durumda olan. Ama nedendir bilmem kadınların bir erkeğin kölesi gibi davranması veya o muameleyi kabul etmesi beni deli ediyor. Üstelik "sevgi" dolu bir köle!
Bir arkadaşım var, ismi önemli değil. Üniversitede okuyor; tabii sevgilisi de var. Ama onun sevgili olarak gördüğü kişiyi hayvanat bahçesine götürseniz, "Boş kafesimiz var mı? Yeni pansiyoner geldi!" derler.
Arkadaşımla arada cep telefonuyla mesajlaşıyoruz. Prenses ve Prensleri saymazsak pek SMS kullanma huyum da yoktur ama aklıma gelse de arkadaşımın hatırını sormak için mesaj atamıyorum. Çünkü bir kuralı var: O mesaj yazmadan benim mesaj yazmam yasak! Hayati tehlike içeriyor! Neymiş, sevgilisi onu çok seviyormuş, çok kıskanıyormuş, normal bir erkek arkadaşından gelen sıradan bir mesaj bile onu çıldırtıyormuş, sırf bu yüzden Facebook hesabını kapatmış, otobüs bileti almaya gittiklerinde veya markette bile onu erkeklerle muhatap ettirmiyormuş, gerekenleri o yapıyormuş. Onu çok seviyormuş!
Anlattığı sevgi ve aşk dolu hikâyeye dayanamayıp, "Kusura bakma biraz ağır olacak ama o seni ruhsuz köle olarak bellemiş" dedim geçenlerde. Ağır oldu; ama gerçek böyleydi. "Beni çok seviyor, o yüzden" dedi arkadaşım. Okkalı bir küfür savurdum o sevginin içine. Ondan sonra kendimi tutamayıp geçirdim lafları: "Sana yaptığı muameleye sevgi denmez. Boynuna tasma takılan ruhsuz köleyi kaybetmeme çabası derler.
Lafımı dedikten sonra da üzüldüm. Söylediğim lafa değil, bir kadının bunu kabullenmiş oluşuna üzüldüm. Tamam… bir ilişkide kıskançlık da olur, olmalı; ama bu kıskançlık karşı tarafın yaşamını bir hapishaneye çevirmemeli. Üstelik bir de sokaktaki adam dikkatli baktı diye sevgilisine çıkışıp itip kakmaya kadar gidiyor olay. Arkadaşım da durumun farkında ama o onursuzluğa katlanmasının bahanesi hazır: "Onu çok seviyorum…"
"Ondan ayrılırsam iyice yalnız kalırım" dedi bir seferinde. "Ruhsuz köle olmaktansa yalnız kalmak daha iyi değil mi?" diye sordum. Yanıt veremedi. Ama gidişatın farkındaydı. Sonra bir gün e-posta attı. "Ayrıldım" dedi. Tebrik ettim, onun adına sevindiğimi yazdım. Ama çok değil üç dört gün sonra "sahibine" geri döndü. Yalnızlık mutsuz ediyormuş… sevgiyi arıyormuş içi…
Kadınların büyük bir kısmını -dikkat: tamamını değil- bir türlü anlayamıyorum ben. Tünelin ucunda foseptik çukuru olduğunu bile bile yürümeye devam ediyorlar. Bu kadınlar, insanlıktan nasibini almadığı aşikar olmasına rağmen ruhsuz köle yetiştiriciliği sürecinde "güzel cümleler" kurma konusunda uzmanlaşmış bu kişilerin birkaç tatlı lafına eriyip bitiyorlar… Ben, gerçekten anlayamıyorum bu durumu. Bu tür kadınların kırgınlıkları o kadar çabuk normalleşiyor ki… Bir "seviyorum"a, bir "seni özledim"e, bir "sensiz yapamıyorum"a, bir "tekrar aynı şeyi yapmayacağım" cümlesine bakıyor her şey. Hooopppp! Kırgınlık unutuluyor, tamir oluyor, aşk besleniyor ve sonra cilalı sözlerle perdelenmiş temel buyruk geliyor: Tasmanı tak ve geri gel!
Bir kişiye ikinci şans elbet verilir -hak ediyorsa tabii. Sevgi uğruna gerekirse ödün de verilir ama sürekli siz veriyorsanız, karşı taraftan alamıyorsanız, en basit özgürlüklerden bile yoksunsanız hangi sevgi için devam ediyorsunuz ki onursuzluk dolu o ilişkilere?
Başka bir arkadaşım anlattı. Onun durumu biraz daha iyi. Daha doğrusu "sahibi" ova görmüş olanlardan. "Memleketten okula döndüm, buluştuk, masaya oturur oturmaz cep telefonumu eline alıp kurcalamaya, mesajlara bakmaya başladı" dedi. Bunu "normal" bir şeymiş gibi görmeye başlamış. Benzer örnek sayısı da çok…
Freud'un temel psikoloji kuramlarında, "Kendiniz ne yaparsanız, karşı tarafın da aynı şeyi yaptığından şüphe edersiniz" anlamına gelen bir saptaması vardır. Yani sizi aldatmakla itham eden veya aldatmanızdan şüphelenen, sürekli kontrol eden kişinin, aslında potansiyel bir aldatıcı olduğu anlamına gelir Freud'un o cümlesi.

"Ya Murti, yemişim Freud'unu, sana bir şey olmasın koçum, boş ver bu işleri" diyor İçimdeki Adam.
"- İki dakika sus birader! Şurada kendimizi yazmaya vermişiz, 'caaaart' diye giriyorsun araya!"
"Boş ver Tubab, yazma. Şu an sinirli bir kıvamdasın. Akım derken çok'um demeyi sıkça başaran bir adam olarak sinirli halle yazmak hiç manalı değil. Attığın başlık bile hatunların, 'Bu herifin katli vaciptir' demelerini sağlayacak cinsten. Gel biz şarkı falan söyleyelim…"
"- Söyleyelim de sonra da tüm dünya bizim hakkımızda katli vaciptir desin, di mi?"
"Doğru… karga oktavlı sesini hesaplamadım ben. Peki ya şiir?"
"- Cıks."
"Bak şiir dedim de aklıma geldi. Zaten cinstin, iyice cins olmaya başladın. Bu sabah uyandığında zihninde dinlediğin şiiri hatırlıyor musun?"
"- Hı hı… ve ciddi bir cinslik mevzusu olduğunun farkındayım."
"Nazım'ın o şiirini onun sesinden dinlemiş olmayalım?"
"- Cıks… eminim. Nazım'ın kendi sesinden, 'Atlılar, atlılar, kızıl atlılar…' mısralarını dinledik ama 'Sev Bakalım'ı ı-ınhh… Zaten onu da şarkı versiyonundaki mısralarla söylüyor zihin."
"Eeee? O şiiri hiç dinlememişken, Nazım'ın kendi sesiyle o şiiri zihninde nasıl duyuyorsun peki?"
"- Karaoke yapıyorum cengâver, bak kıçımı da sallarken 'R' harflerini uzatabiliyorum. Oldu mu? Hayret bir şeysin İç Ses. Sorduğun sorunun yanıtını bilmediğimi sen de biliyorsun zaten."
"Zihninde dinlediğin sesi sen uyduruyorsun desem, o da değil. Ses Nazım'ın 'Atlılar, atlılar'daki sesinin aynısı."
"- Boş ver, dert değil. Nazım'ın sesiyle Nazım şiiri dinlemek güzel bir şey."
"İyi de aslan parçası, ya işin cılkını çıkarırsan?"
"- Nasıl yani?"
"Mesela, Nazım'ın sesiyle Banu Alkan'ın 'Kaldıramazsan kaldırırlar gülüm' şarkısını söylersen!"
"- Defol git, İç Ses! Kazıklı Voyvoda'yı bile korkutacak şeyler söyleme bana. Geçici bir süre için 'kaldırma' fiilini kullanmayı yasaklıyorum!"
"Kartal kalkar dal sarkar; dal sarkar kartal kalkar, desene Murti!"
"- Murti kalkar, İç Ses kaçar; İç Ses yayar, Murti ona dalar!"

Sayfa: 33/55