Bazen Üzülmek İstersiniz Paylaş!

Bazen üzülmek istersiniz… Daha önceden cezanızı çekip tahliye olduğunuz bir mahkûmiyet kararını tekrar çıkarırsınız ortaya. Sonra bir güzel parlatırsınız o eski hapsoluşu. Parlatırsınız ki üzüntünüze baktığınızda kendi yüzünüzü görebilesiniz. O mahkûmiyeti yediğiniz anı, mahkûmiyetin nedenlerini tekrar hatırlarsınız…
Bazen üzülmek istersiniz… Zihninizde yaşadığınız bir özgürlüğün arkasından ağıt yakarsınız. Hükmedemediğiniz bir kaderi didik didik edersiniz. Ararsınız, belki sadece aramak için belki de kaybolmak için devam edersiniz yola.
Bazen üzülmek istersiniz… Zihninizde yanıt veremediğiniz soruların peşinde koşmaktan yorulursunuz. Bulunamayan bir cevabın arkasına saklanarak üzülürsünüz. Sorgulamak için mi yoksa cevapları bulmak için mi yola çıktığınızı kaybetmiştir zihniniz. Arayışınızın nedenini unutmuşsunuzdur ve artık sadece savrulursunuz zihninizde.
Bazen üzülmek istersiniz… Nedeni olmadan, sebebini bilmeden, sonucunu hiç düşünmeden vurursunuz prangayı beyinciğinize. Sıkarsınız onu kanatırcasına. İçindeki her şeyi boşaltmak istersiniz ama yapamazsınız. Daha çok sıkarsınız pranganın kelepçesini. Sıkarsınız… sıkarsınız… sıkarsınız… Kanatırcasına sıkarsınız beyinciğinizi durdurmak için.
Bazen üzülmek istersiniz… Hiç beklemediğiniz anda gelir oturur yüreğinizin üstüne. O ağırlığın ne olduğunu bile bilemezsiniz; bulamazsınız, soramazsınız. Bir şarkının melodisi arasında hapsolur bu sefer zihniniz, mısralarında, hecelerinde, hatta es verişlerinde bile büyütürsünüz yüreğinizdeki taşı.
Bazen üzülmek istersiniz… Üst üste konmuş bir sürü tuğladan yapılan duvarın enkazını önünüzde görürsünüz. Sizin de tuğla koyduğunuz karşıdaki duvarın yıkılışına üzülürsünüz. Umut etmek istersiniz; duvarın tekrar yükselmesini arzularsınız. Ama çevreye dağılmış tuğlaları toplamanın sizin göreviniz olmadığını da bilirsiniz. Dağılmış tuğlaları toplamaya çalışan bir duvar sahibini ortalarda göremediğiniz için bir kez daha üzülürsünüz… Yıkılmış duvarın faili ilan edildiğiniz için de üzülmeniz gerektiğini bilirsiniz…

İnsan, garip olanı sorguluyor bazen. Olması ve olmaması gerekenlerle birlikte bir de garip olanları… Yanıtları buldukça daha da bir şaşırıyor. Nedenini düşünüyor, soru soruyor, sonra verilen yanıtı tekrar düşünüyor… Döngü… Bitmek bilmeyen kısır bir döngü…
Ama emin olduğum bir şey var. İnsan zihninde yarattığı şeye körükörüne inanıyor. Bazen gerçekleri tamamen bir kenara bırakıyor. Sırf yıkılan duvarın suçlusunu bulmak için girişiyor arayışa. Zihinde oluşturulan mahkeme salonunun kapısının açılması da fazla uzun sürmüyor. Duvarı yıkanın kimliği zihinde hemen tespit ediliyor. Şüpheli, hemen oturtuluyor sanık sandalyesine. Sonrasında zihnin yaptığı şey basit: Veriyor coşkuyu… veriyor coşkuyu… veriyor coşkuyu…
Sadece duvarın yıkılışının suçlusu değil, toplanmayan enkazın bile suçlusu aynı şüpheli oluyor. Bulunan tüm hataların sorumluluğu zihindeki o zavallı sanığa yükleniyor. Bir süre sonra hangisi doğru hangisi gerçek yargıcın kendisi bile ayırt edemiyor. Tabii yıkılan duvarın faili meçhul olmaması, sanık sandalyesine birinin oturtulmuş olması, mahkûmiyetin verilmesine neden oluyor. Ardından yeni bir kısır döngü başlıyor…
Mahkemenize "şüpheli" olarak giren ve mahkûm edilen kişi kodese gönderilince, kendinizi oturtursunuz sanık sandalyesine. Zihninizdeki adaleti ispat etmek için kendinizi de yargılarsınız. Sizin suçsuz, kodesi boylayanınsa suçlu olduğunu onaylamanız pek uzun sürmez… Savcının da hâkimin de sanığın da aynı kişi olduğu bir mahkemenin adil olamayacağını düşünmezsiniz bile. Ama döngünün, tekrardan ibaret olduğunu unutsanız da yaşamaktan kaçamazsınız… Bir süre sonra mahkeme kapılarını tekrar açarsınız. Kodesteki mahkûmu hiç getirmeden usulca tekrar oturursunuz sanık sandalyesine. Zihninizin diğer tarafında yaşayan savcı, bu sefer biraz daha iyi yapar sorgulamasını… Ufak tefek kusurlarınız olduğunu kabul edersiniz ama sonuç değişmez; beraatiniz haklıdır… Ne var ki döngü kısırdır…
Günler, haftalar, aylar geçer… Bir gün o mahkeme salonunda işler değişiverir. Bir de bakarsınız ki asıl suçlu sizmişsiniz… Duvarınızı yıktığı için kodese yolladığınız, duvarınızın güzelliği aklınıza geldikçe kızdığınız, size yapıldığını sandığınız haksızlıkları düşündükçe öfkelendiğiniz o mahkûmun suçunun tetikçilikten öteye geçmediğini anlarsınız. Gerçeği fark edişinizin getirdiği duygunun ne olduğunu anlamaya çalışırsınız. Zihninizdeki yargılamayı hızlıca yeniden yaparsınız.
Zihninizdeki sahte gerçekler, asıl gerçek olanlarla yer değiştirmeye başladığında hissettiğiniz duygu da ağırlaşmaya başlar. Duvarınızda hafif sarsıntıların olduğunu gizlediğinizi, paylaşıp yardım istemediğinizi, eski tuğlalarınızı yenileyemediğinizi gizlediğinizi hatırlarsınız. Duvarı yıkanın bunlar olduğunu kendinize söylemek zorunda kalırsınız. Suçun küçük kısmını işlemişken cezanın büyük kısmını çeken karşı duvarın sahibine bakarsınız… İçinizdeki o duyguyu kendinizden uzaklaştırmak
için girdiğiniz bir kaçış yoludur bu bakış. Karşı duvarın çevresindeki dikenli telleri gördüğünüzde içiniz burulur… Üzülürsünüz… Nedenini hatırlarsınız… bir hüzün kaplar içinizi… Mahkûm etmenize rağmen sevmeye devam ettiğiniz sanığa karşı duyulan bir hüzün.
Ama sonra başka detayları fark edersiniz. Karşı duvarın gerilediğini, sizin duvarınızdan uzaklaştığını görürsünüz. İki duvar arasında duran kum torbalarının ne işe yaradığını anlamaya çalışırsınız. Dikenli tellerle çevrili duvarın geri çekiliş nedenini anlayınca içinizdeki duygu daha da ağırlaşır. Yarısı yıkık olan duvarınıza daha fazla zarar vermemek için yaşanmıştır o geri çekiliş. Sizin ayakta kalmanızı sağlaması için yapılmıştır ve sonra kum torbalarının ne işe yaradığını fark edersiniz… Adil olarak yargılayıp mahkûm ettiğiniz sanığın, kendi duvarını korumak için o kum torbalarını koyduğunu anlarsınız… Sizin yıkılan duvarınızdan sıçrayan tuğlaların, onun duvarını da yıkmaması için… Mahkûmun, bir portakal kabuğuna benzeyen dikenli teller arasında, zihninizde yarattığınız adil olmayan yargılamadan saklandığını anlarsınız.

Bazen üzülmek istersiniz… Çevrenizi saran kabuğunuzda yaşadığınız çaresizliği fark edersiniz. Kabuğu yırtmakla yırtmamak arasında kalmışsınızdır ve korkmaktasınızdır dışarıdan gelen sesler yüzünden.
Bazen üzülmek istersiniz… Gırtlağınızda her gün gıdım gıdım büyüyen o duyguyu hissederek üzülmek…
Bazen üzülmek istersiniz… Daha fazla üzmemek için üzülmeniz gerektiğini bilirsiniz.

Sayfa: 38/55