Yorgun düşer bazen düşünceleriniz. Dost bellediğiniz bir zihnin kucağına atmak istersiniz kendinizi. Denersiniz… Düştüğünüz yerin dost zihni değil, yanılgı denizinin dibi olduğunu anlayınca susarsınız.
Tepkilerinizi düşünürsünüz. Yanılgının getirdiği soruların yarattığı duyguların tekerrürden ibaret olduğunu anlayınca suskunluğunuza bir de kuru yutkunuş eklenir. Sorunsallığın kırbaçladığı zihninizin acıdığını hisseder ve gülersiniz. Fiziksel acıyı hissetmeyen ve adına beyin denen organın, bilinç tarafından yaratılan acıyı ağırlaştırdığını hatırlamanızdır o gülümseyişin nedeni.
Hak verirsiniz, haklılığınızı da görürsünüz. Terazinin iki kefesine koyduğunuz fikirlerin ağırlığının, hangi kefe tarafından baktığınıza göre değiştiğini anlayınca "doğru" olarak nitelendirilebilecek bir sonuca ulaşamadığınızı anlarsınız.
Tekrar gülersiniz…
Hayatta, "doğru" denebilecek "sabit" bir kavramın aslında var olmadığını kendinize söylediğiniz günler gelmiştir aklınıza. Var olmadığına inandığınız bir kavramın düşüncelerinizi neden ağırlaştırdığını bilemezsiniz.
Gülersiniz…
Çünkü hayatta bir şeyi bilmenin de her şeyi çözemeyeceği gelmiştir aklınıza. Biliyor olmanıza rağmen ispatını yapamadan yaşadığınız onca şeyi hatırlar ve boş verirsiniz.
Tekrar gülersiniz…
Boş vermenin bir tür kaçış olduğuna inanan zihninizin dalgalanmasını hissedersiniz. Her boş verişin balonu şişirdiğini umursamamaya çalışırsınız.
Bir kez daha kıvrılır dudaklarınız zihninizde.
Şişen balonun zihninizdeki düşüncelerin ağırlaştıracağını ve o ağırlığın bir süre sonra sizi dost bildiğiniz bir zihnin kucağına iteceğine eminsinizdir.
Kahkahayı patlatırsınız…
Döngünün başlangıç noktasına geldiğinizi anlamış olmanızdır kahkahanızın nedeni. Bir sigara yakıp çakarsınız ateşi çakmağınızla. Sigarayı tutuşturan ateşin, düşüncelerinizde bir şeyleri söndürmesini umut edersiniz. Ve sonra durursunuz… Şarkılarını tuvalette yazdığını söyleyen bir adamın, belki de en sıkışmış olduğu anda kelimelere döktüğü şarkısını(*) mırıldanmaya başlar dudaklarınız:
Ne seveni ne de gideni
Hepsinden vazgeçtim
Aşklarım dillere düştü sayenizde
E buymuş aşk bestesi dedikleri
Ne dünyayı yakarım
Ne de kırarım kadehleri
Sevgiye inanmaz oldum sayenizde
Tükenmiş delikanlı aşk dedikleri
Ne gülerim ne de kızarım
Ne de arkasından ağlarım
Yüreğim aşklara küstü sayenizde
Bıktım artık fahişe gönüllerden
Ne okyanuslar kadar derin
Ne de gökyüzü kadar sakin
Fikirler altüst oldu sayenizde
Korktum artık çarkların dönüşünden…
Of Allah'ım of
Nedendir hep zorda sana gelişim
Of Allah'ım of
Ofları tekerledim sayenizde…
Kendimi kaybettim sayenizde
Sevgiyi tükettim sayenizde
Son kez
naynirana niri nirinom sayenizde…
(*) Ercan Saatçi